Kötü kötüdür…. İfşalamak kadınlar için neden adalet arayışının ve kadın dayanışmasının bir parçası haline geldi ?
“Me Too” hareketi dijital çağın en güçlü toplumsal uyanışlarından ve kadın dayanışmalarından birisi kabul edilir.

Tarana Burke adlı bir aktivist, özellikle siyah kadınların maruz kaldığı cinsel taciz ve saldırıları görünür kılmak için “Me Too” ifadesini ilk kez 2006 yılında kullandı.
Tarana Burke adlı bir aktivist, özellikle siyah kadınların maruz kaldığı cinsel taciz ve saldırıları görünür kılmak için “Me Too” ifadesini ilk kez 2006 yılında kullandı. Bir yıl sonraki Harvey Weinstein skandalı, #MeToo hareketini dünya çapında ateşleyen kıvılcımdı diyebiliriz. Kimdir bu Harvey Weinstein? Ne yaptı derseniz de anlatayım; Harvey Weinstein, Hollywood’un en güçlü yapımcılarından birisi hatta öyle ki 90’lardan 2010’lara kadar yüzlerce büyük film ve star onun imzasıyla çıktı. Yeni starlar, Ödüller, kırmızı halılar, Oscar törenleri… Kısacası Hollywood’un kralı, patronu sayılan çok güçlü bir isim bu ahlaksız.
Oyuncu Alyssa Milano 2017’de sosyal medyadan yaşadığı tacizi anlatıp diğer kadınlara “Eğer siz de tacize uğradıysanız bu mesajı #MeToo etiketiyle paylaşın” çağrısı sonrası birkaç saat içinde yüz binlerce kadının Twitter (X) platformu üzerinden kendi hikâyesini anlatması ile önce o sessizlik duvarı yıkıldı, sonrasında o da güçlü ahlaksız yapımcı yıkıldı.
Susmayan kadınlardan olan Angelina Jolie, Gwyneth Paltrow, Ashley Judd gibi ünlüler Weinstein’ın kendilerini taciz ettiğini, iş fırsatlarını “cinsel karşılık” şartına bağladığını anlattıkça ortaya çıktı ki sayıları hiç de az olmayan bu kadınların tamamı mağdurdu ve Weinstein onları istismar ederek kariyer tehdidiyle bu kadınları susturmuştu. Böylece bir tweet, tüm dünyadan kadınların cinsel saldırı ve taciz deneyimlerini paylaştığı bir konuşma akışına dönüştü ki o kadınların anlattıkları ile Hollywood’un tüm kirli sırları açığa çıktı. Hakkında açılan davalar sonucu hala cezaevinde olan ve muhtemelen ömrünün tüm geri kalanını da hapiste geçirecek olan bu istismarcı da hak ettiği cezayı çekiyor.
Sanat ve medya dünyası başta olmak üzere #metoo hareketi sayesinde hemen her sektördeki güçlü erkeklerin, kadınları susturmak için kullandıkları tüm mekanizmalar (sus payı anlaşmaları, kariyer tehditleri, basının sessizliği) de ifşa edilmesi ile birlikte #MeToo hareketi kadınlar arasında başka bir dayanışma yaratarak kitlesel bir güç kazandı. Milyonlarca kadın “Ben de” diyerek kendi hikâyesini anlatınca susmaya zorlanan istismar mağduru diğer kadınlar yalnız ve çaresiz hissetmediler.
Kadınlar, dikkat çekmek, intikam almak için anlatıp da ifşa etmiyorlar. Düşmanıyla aynı yöntemi kullanarak bir tür “psikolojik şiddet” de uygulamıyor ve “yargısız infaz” da yapmıyorlar. Kadınlar kendilerini zehirleyen, korkutan hastalandıran susturan acısını kusuyorlar.
Kızkardeşine diyor ki ” Sakın sen de benim gibi hemen de kendini suçlama, ben de bunu yaşadım. Biz suçlu değiliz. Onlar kötü adamlar.”
#MeToo hareketi ilk başladığında daha çok “Güçlü ve dokunulmaz sanılan erkeklere karşı ses çıkarma” gibi görünürken bizde ise bu durum ifşa hareketi olarak ortaya çıktı. İfşalamak kadınlar için adalet arayışının ve kadın dayanışmasının bir parçası haline geldi.
Bizdeki yansıması biraz daha kadın cinayetleri, nafaka tartışmaları, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gibi siyasi ve politik konularla da iç içe geçse Me Too’nun ya da bizdeki adı ile ifşa hareketinin etkisi ortaya çıkardı ki kadınlar artık yalnız hissetmiyor, dayanışmanın ve mücadelenin gücüne inanıyor. Yargı – Hukuk yani bizdeki adalet mekanizmasına hatta erkek adalete inanmayan kadınlar ifşalamaktan ve suçlamaktan başka yol bulamadılar.
Her meslekten ve her yaştan kadının cesaret edip konuşması ile geleneksel “ayıp”, “sus” ‘anlatma’ ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ baskısını Allah’ından bulsun deyip susmayan kadınlar kaldırdı.
“Bir kadın ne zaman kendisi için ayağa kalkarsa, farkında dahi olmadan, aslında tüm kadınlar için ayağa kalkar.”
Bir kadının ifşası, diğer kadınlar için de konuşma cesareti yaratıyor.
Kadınlar, kendi yaşadıklarını başka kadınların yaşamamasını istiyor. Şiddeti ve tacizi görünür kılmanın, suçluyu cezalandırmanın ifşa etmekten başka yolu kalmadığı için de anlatıyorlar.
Hepimiz, içinde yaşadığımız zehirli erkeklik kültürüne karşı kendimizi korumanın yollarını geliştirmek ve kendimizce çareler aramak zorunda kaldık.
FATMAGÜL’ÜN DE SUÇU YOK !
‘Yemeğin salçalısı kadının kalçalısı’ diyerek kadının poposuna bakmayı gözüyle tacizi normalleştiren rahatsız olsun. Bir kadınla konuşurken her iki dakikada bir yerinde mi duruyor mu? Diye istemsizce eliyle kontrol edenler rahatsız olsun. “Baldız baldan tatlıdır” diyen ‘Kızını dövmeyen dizini döver’ diyen, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.” diyerek bu atasözlerini hala keyifle yaşatanlar eski köye yeni adet getirenleri susmayanları, korkmayanları cadılaştıranlar rahatsız olsun.
Çok acı çok vahim hiç de yakışık almayan bir durum ama kadına şiddetin tacizin inancı ve de siyasi partisi de yok!
Her meslek grubunda her eğitim düzeyinde her siyasi partide her ibadethanede var bunlardan.
Bunlar her türlü ahlakçılığı da kendilerine hak görenler.
“Uykuların kaçsın ben ne zaman ifşa olacağım diye!” Pankart açan seküler kadınlar kadar, ‘Ümmet Muhammet aşkına susma anlat!’ Diyen muhafazakar kadınlar var.
Bunlar kötü insanlar. Az kötü, çok kötü, çok çok kötü, dayanılmaz kötü … Okuyoruz susmayan kadınların ifşalarını. Hak etmediklerini düşündükleri kötülükleri.
Neredeyse bunu yaşamayan kadın yok!
Sonuç hiç değişmiyor “Kötü kötüdür’.
Umut Kaşan.