Ey barış, huzur ve kardeşlik; geldiysen üç kez masaya vur !
Jeopolitik ve reel politik gerçekler son tahlilde otoriter ve ümmetçi yeni nizamın kuruluşunun meşrulaştırılması için türlü türlü bahaneler haline gelmiştir. Uzun zamandır siyasette tabanla merkezi yönetimler hiç bu kadar ayrı düşmemişti. Değişmekle açıklanamayacak kadar da değişmedikleri için üstelik Suriye’de yaşananları anlamadan Türkiye’de yaşananlara anlam yüklemek çok zor. Türkiye’ de siyaset derin bir çukur. İçinde ne yok? İnsan. Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla günde 10-12 saat, 10 gün çalışıp 1 gün izin yapacağız. Ne kadar çok çalışırsak çalışalım, ne kadar çok barış içerisinde yaşarsak yaşayalım biz kaybeden hissedeceğiz. Ez’cümle hangi milliyetten olursanız olun bu topraklarda bu hukuk bu adalet bu vergi sistemi ile yaşıyorsanız asla barış ve huzur içerisinde hissedemeyeceğiz.
Ne olduğunu? Nasıl ve kimlerle hangi maksatla yürütüldüğünü anlayamadığımız vatandaşın aklını küçümseyen ama içinde barış olduğu için barışa dair ilkesel her umudu yeşerteceğimizden emin olarak bizlerin özlemleri üzerine inşa edilen şu süreçte ne öğrendik?
- Gelinen noktada özünde kimse mutlu değil. Mutsuzlar ülkesi olduk.
- Kendisi kazansın diye gözünü kırpmadan karşısındakini tüm değerleri ile harcayanların ülkesi olduk.
- Seçim ittifakı olmadığını ifade eden açıklamalar yapsalar da seçime giden yolda AKP + MHP + DEM + (Hüdapar) Süreç ittifakında kim neye inanıyor bilemiyorum ama söylediği ile yaptıkları birbirini tutmayanların ülkesi olduk.
- Seçimleri ve tercihleri sebebiyle Türkler Kürtler’den, Kürtler Türk’lerden her ikisi de Araplar’dan şikayetçi. Birbirini sevmeyenlerin ülkesi olduk
Zaten Erdoğan da kürtlerden oy istemiyor ki Dem’li vekillerden yeni Anayasaya için kabul oyu istiyor diyenler ile ortada anayasa yoksa orada Türk Kürt Laz Çerkes ne yazmış fark eder mi? Diyenlere Terörsüz Türkiye’yi savunurken laik ve demokratik Türkiye’yi de savunmayı unutmayın demek istiyorum.
Devlet yetkililerinin “terör örgütü” ve “bebek katili” ifadelerinden “kurucu önder” ve “örgüt”e hatta “sayın”lı ifadelere geçmesi ile düşmanlık pompalayan bir dil değişti ama yerine inandırıcılıktan, samimiyetten ve de bana göre ciddiyetten uzak, tabanda beklenen karşılığı bulmayan yeni bir dil gelişti.
Ne söylediklerine değil de ne yaptıklarına da bakmalı!
İktidara karşı dik duruşu, her türlü politik doğruculuğa tercih etmeliyiz diyenler Türk, Kürt, Arap kardeşliği diyenlerin ümmet ve sermaye kardeşliğinden bahsettiğini çok da iyi biliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan “AK Parti, MHP ve DEM bu yolu yürümeye karar verdik” derken Pervin Buldan ne diyor “Bu ittifak süreç ittifakıdır. Başka bir ittifak olarak algılanmamalı,” Bu ne demek? O yol daha ne bize, ne seçime ne de sandığa gelmedi…
Sandığa giden tüm yollarda da en önemli as oyuncular henüz devre dışı.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack A.A ya verdiği demeçte Suriye’de SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG’nin Şam yönetimiyle yürüttüğü görüşmelerin sonuçsuz kalmasına ilişkin değerlendirmede bulunan Barrack, asıl meselenin “Suriye Arap Cumhuriyeti ile aynı çizgide yer alınıp alınmayacağı” olduğunu söylüyor ve ekliyor “Tek ülke, tek millet, tek ordu, o millet tarafından belirlenir, bunu artık kabul ediyoruz. Mesele bu. Nereden geldiğini, özelliklerini unutun. Tüm bu azınlık gruplar federalist bir ortam isteyebilir. Onlara dayatılan şey bu değil. Bu bize bağlı değil. Entelektüel tartışmaya hakemlik etmek bize düşmez.’ Diyor.
Yani asıl mevzu ne? Türkiye Suriye’nin geleceğine ilişkin en önemli as oyunculardan.
Bugün Rojava’da Kürtlere farklı bir isim ve statüyle alan tanınması ve Türkiye’nin bunu kabul etmesi; buna karşılık Kürt hareketinin hem Türkiye içinde hem de dışında silah bırakması, çözüm sürecinin yeniden başlaması için en çok konuşulan senaryo olsa da diğer tüm aktörler o kadar değişken ki mesela Suriye’de Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle Suriye Geçici Hükümeti’ni kuran muhalifler, daha önce El Kaide bağlantılı olduğu için hakkında milyon dolarlık ödüller konan terörist kabul edilen HTŞ lideri Colani, bugün batılı liderlerle görüşüyor, takım elbise giyiyor ve “Ahmed Hüseyin eş-Şara” adıyla anılıyor. Sasece Öcalan değil Colani için de artık yeni bir imaj çiziliyor.

Türkiye Suriye’nin geleceğine ilişkin en önemli as oyunculardan.
ABD Ekim 2014 itibaren cihatçı Işıd’la savaş bahanesi ile Suriye’de kendine yer açtığında başta Işıd ve El Kaide bağlantılı tüm cihatçı örgütlerle mücadele etti. 2015’ten itibaren idlip’te emirliğini kuran Nusra Cephesi ve onun devamı olan HTŞ’ye ise neden dokunmadılar.
Neden iyi terörist kötü terörist ayrımı yaptılar.
Elbette bir yatırımdı.
Esad rejimini bitirmek için HTŞ’ye gereken tüm yatırımı yaptılar. ABD çıkarları için HTŞ’nin iktidara gelmesi ve batı ile uyumlu çalışması gerekiyordu.
Colani ise uluslararası aktörlerin gözüne girmek ve de destek almadan yaptırımlar kalkmadan ekonomik ve siyasi olarak hızla çöküş yaşayacağını çok iyi bildiği için dün Suriye’de onun “El Kaide ile hiçbir bağımız ilgimiz yok, bağımızı kopardık” söylemi ile bugün yaşadığımız kendini var eden siyasi söylemleri ve sembolik olarak silahları yakanların arasında fark göremiyorum.
Kimsenin ama hiç kimsenin bizim huzur, barış ve mutluluk içinde yaşamamız için canla başla mücadele ettiğini düşünmüyorum.
Halklar da hiç olmadığı kadar temsiliyetsizdir.
Ortada da gayet de tıkır işleyen bir plan var.
Umut Kaşan / Didim