Mahsa Jina Amini’ye … İran’da kadın olmak başlı başına bir direniş biçimi.
Onun için olduğu kadar benim için de son derece zor ve önemli bir röportajdı. Açıkçası önceliğimiz can güvenliği olduğu için sizlerle diğer röportajlarda olduğu gibi ne fotoğrafını paylaşabiliyorum ne de açık adını, kimliğini. Hatta büyük bir gizlilik içinde röportaj yaptığımız ve can güvenliği açısından kimliğini ve adını gizlemek zorunda kaldığım için bende F.Z için takma isim olarak onun kendisine seçtiği “Şirin” adını kullanacağım.
Keşke fotolarımızı da paylaşabilseydim. Keşke böyle röportaj yapmak zorunda kalmasaydık demekten de kendimi alamıyorum. İranlı güzel güçlü ve mücadeleci bir kadın Şirin. Birbirinden çarpıcı gözlemleri ve bana göre çok önemli söylemleri var. Her şeyden önce bu özel röportaj için bana vakit ayıran Şirin’e ve de bizi buluşturan çevirilerimizi yapan diğer güzel kadına çok teşekkür ediyorum. Güçlü, mücadeleci, boyun eğmeyen direnmeyi bilen tüm güzel ve güçlü kadınlara.
- Merhaba Şirin. Öncelikle başını açık, makyajlı ve son derece de modern olman beni çok şaşırttı. Açıkçası karşımda böylesi bir İranlı kadın göreceğimi beklemiyordum. Çok güzelsin ve bence kendin için seçtiğin takma isim Şirin senin için uygun olmuş. Çok kısaca seni tanımak isterim.
Çok teşekkür ederim. Siz de öylesiniz. Evet tüm dünyada biz İranlı kadınlar hakkında böyle bir yargı var haklı olarak. Oysa aslında biz İran’da da böyleyiz. İnanın biz sabahtan akşama kadar Kur’an dinleyip ibadet etmiyoruz. Açıkçası İran’da dindar kadın bile yoktur diyebilirim… İranlı’yım Tahran’da yaşıyorum. Biliyorsun ki konuşmuştuk bunu, can güvenliğim açısından çalıştığım sektörü işimi ve de açık adımı ve kimliğimi paylaşamıyorum. Sadece kendimi değil, çeviriyi yapan arkadaşımın da can güvenliğini önemsiyorum. Elbette senin için bile endişeleniyorum. Baskı ve korku böyle bir şey ve inan bana kötülük örgütlü. Son günlerde yaşanan güncel gerilimler ve saldırılar da bize açıkça gösteriyor ki her yerde ve her biçimde olabilirler. Her yerden yakalayabilirler. Lütfen sen de üzerinden bir süre geçtikten sonra gir bu röportajı. Sana İran’da kadınların ne kadar cesur olduklarını ve kadın mücadelesini Masha olayları sonrasını anlatmak isterken böylesi çekingen bir giriş yaptığım için de üzgünüm ama beni çok iyi anladığını düşünüyorum.
- Evet evet seni çok iyi anlıyorum. Her şey büyük bir gizlilik içinde ilerleyecek ve bana güvenebilirsin. Günler sonra farklı şehirleri turlayıp paylaşım yapacağım tüm hassasiyetlerini çok iyi anlıyorum. Sen de bana istediğin gibi özgür konuşabilirsin. Bu durumda ben de istediğimi sorabilirim sanıyorum. ( Gülüyor, istediğini sorabilirsin diyor ) İran hakkında ilk sorgulamalarımı İran İslam Devrimiyle değişen hayatlarınızı konu alan 2007 yapımı Persapolis Filmini izleyerek edinmiştim ve çok etkilenmiştim. Sonrasında da Masha Amini eylemleri ve İranlı kadınların özgürlük mücadelesi çok derinden etkiledi beni. Öncelikle sana şunu sormak isterim. İran’da işler nasıl bu hale geldi? İran halkı nasıl oldu da Molla rejimini istedi aklım almıyor? Bana kısaca yakın tarihte neler yaşadığınızı kadın göründen anlatır mısın?
İran, kadim uygarlıkların beşiğidir. Pers İmparatorluğu’nun görkemi, Firdevsî’nin Şehnâme’sinde ölümsüzleşen türlü destanların, görülesi ve yaşanılası topraklarıdır. İlginç gelecek belki ama son derece turistik olduğunu söyleyebilirim. Hafız ve Sâdi’nin dizeleriyle yoğrulmuş kadim ve köklü bir kültürümüz var bizim. İran topraklarda tarih, binlerce yıl boyunca görkemli bir medeniyet inşa etti. Ayrıca lütfen bizi Araplarla karıştırmayın. İran kültürü çok daha derin ve güçlüdür. Aslında kısaca yakın İran tarihinden bahsederek net ifadelerle kadın olarak ilk önce şunu söyleyebilirim. İran halkı çok uzun süredir, çok mutsuz.

Biz tüm özgürlüklerimizi söke söke, parça parça aldığımız için bizim için bu özgürlük de verdiğimiz tüm özgürlük mücadelesi de çok kıymetli.
Kaçar hanedanı döneminden başlayayım çünkü o yıllardan beridir İran halkı yoksul, devlet zayıf ve gelen her yönetim de yolsuzluk içinde. Halk sürekli yönetim devirdi. Kaçar hanedanı devrildikten sonra gelen Pehlevî hanedanı lideri Şah mesela! Bu detayı biliyor musunuz Şah Atatürk’ten çok etkilenmiş diyorlar. Bu arada ben de Atatürk’ü çok seviyorum. Türk kadınlarının en büyük şansı Atatürk gibi bir liderdir. Değerlerine ve özgürlüklerinize sahip çıkmalısınız. Şah da ordu kökenliydi ve Şah da vakiyle Atatürk gibi katı bir modernleşme politikası izledi. Kadınlara çarşafı yasakladı, modern okullar açtı, hukuk sistemini laikleştirmeye çalıştı. Laiklik ne kadar önemli oysa değil mi? Şimdi bizde esamesi bile yok. Ama zaten tüm bu modernleşme de çok baskıcıydı. O yıllarda ülkemizin petrol gelirleri de İngilizlerin kontrolünde olduğu için İran halkı günden güne yoksullaştı. Tüm muhalefet baskıyla susturuldu. Sonrasında II. Dünya Savaşı sırasında çeşitli operasyonlarla Rıza Şah görevden alınınca yerine oğlu Muhammed Rıza geçti. 1951’de Dr. Muhammed Musaddık İran başbakanı olduğunda belki halk biraz umutlandı. Petrolü millileştirdi. Bu İran halkı için önemli bir gelir büyük bir gurur kaynağıydı ama ABD ve İngiltere’nin düzenlediği operasyonlar ile o da devrildi ve Şah yeniden ve eskisinden de güçlü hale geldi.
Çok karışık olaylar ama özetlersem Şah yönetimi giderek haktan kopuk, daha çok Batı’ya bağımlı, daha baskıcı bir lidere dönüştü ve halkının gözünde de Batı’nın adamıydı. Şah iyi şeyler de yapmadı mı? Elbette yaptı. 1963’te “Beyaz Devrim” adında yaptığı çeşitli reformlar mesela toprak reformu, kadınlara seçme-seçilme hakkı, eğitim seferberliği gibi reformlar biz kadınlar için çok değerli hamleler ama Şah rejimi de çok baskıcıydı. Halkı ve muhalefeti duymuyordu, zengin elitler ile yoksul halk arasındaki uçurum günden güne büyüdü. Halk zamanla çok yoksullaştı. Halk o kadar yoksullaştı ki Şah Muhammed Rıza Pehlevi’ye karşı oluşan öfke de haliyle zamanla çok büyüdü. 1979 Devrimi de işte bu öfkenin patlamasıydı. Şah rejimine karşı tüm muhalifler birleşti ve Şah’ı devirdiler. Sağ da sol da Şah’a karşı birleşti. Sosyalistler, sol örgütler, liberaller ve İslamcılar aynı safta buluşarak devirdiler Şah’ı. Devrim meydanlarında aş, ekmek, özgürlük ve eşitlik sloganları yankılanıyordu. Bildiğiniz gibi zaten çeşitli ambargoların altında ezilmişiz. Halk hiç olmadığı kadar çaresiz hissediyordu. Halk aç kaldığı için ayaklandı aslında, tüm başkaldırı ekonomikti. Bugün ise pek çok kişi geçmişi özlüyor, şimdi maalesef eskisinden de kötü haldeyiz.
Mollalar da kendi baskıcı teokratik ve halkı ve özellikle biz kadınları yok sayan başka bir kabul edilemez düzen kurdular. Şeriat işte. Çeşitli Sol – Sosyalist örgütler dağıtıldı, muhalifler susturuldu. Biz kadınlar tüm dünyanın bildiği gibi molla rejiminin en ağır baskıların ilk hedefi olduk. Kadınlar değişirse toplum değişir öyle değil mi?
Şah döneminde kısmen kamusal alanda görünürlük ve çeşitli özgürlüklerini kazanmış biz kadınlar zorla örtünmeye, eve kapanmaya, yaşamın her alanında geri plana itilerek itaatkâr kanaatkâr olmaya zorlandık. İran’ın binlerce yıllık çok renkli o zengin kültürü de kalmadı. Mollaların tek renkli, baskıcı şeriat çizgileri ile kuşatıldı İran. İşte bugün bile hala en ağır ve zor şartlarda İranlı kadınların mollalarla olan özgürlük mücadelesi devam ediyor. Bizler artık sadece başörtüsüne de değil, sistemin bütün baskı mekanizmalarına karşı direniyoruz.
Ben bildiğin gibi Türkiye’yi çok yakından takip ediyorum. Bence Türk kadını özgürlük ne demek ya da özgürlüğünün kıymetini bilmiyor. Biz tüm özgürlüklerimizi söke söke, parça parça aldığımız için bizim için bu özgürlük de verdiğimiz tüm özgürlük mücadelesi de çok kıymetli.

Molla rejimi “Hicab ve İffet Yasası” ile biz kadınlar üzerince ağır baskılar kurdu. (Foto: Valid Salami) Lütfen Atatürk devrimlerine ve laikliğe sahip çıkın.
Bugün üzülerek söylüyorum ki sizin ülkenizde olanlar kadınların yaşadıkları, bazı ekonomik ve toplumsal krizleriniz bize, yakın tarihte bizim yaşadıklarımıza çok benziyor. Lütfen Atatürk devrimlerine ve laikliğe sahip çıkın. Medeni haklarınızdan taviz vermeyin. Özgürlüğü yeniden kazanmak çok zor. Sözde seçme seçilme hakkımız var ama hâkim savcı cumhurbaşkanı başbakan olamıyorsun mesela. Masha’dan önce de saçlarımız yarıya kadar açıktı ama olaylar biz kadınlar için öyle acımasızca değişiyor ki; bir zamanlar ben de kendi ülkemde bir tutam saçı göründü diye genç kadınların işkence görerek öldürüleceğini düşünmezdim.
- Çok haklısın. İran’daki kadınların mücadelesini selamlıyorum. Tüm Dünya’da gündem olan Masha Jina Amini’den sonra İran’da ne değişti? Mahsa ya da Nika, Hamid, Kiyan, Khodanur ve daha birçok genç öldürüldü. (Ruhları şad olsun) Oysa tüm bu baskılara ölüm ya da çok büyük cezalara rağmen direnen de yine kadınlar oldu. İran kadınlarını çok cesur buluyorum ve mücadelenizde nasıl örgütlendiğinizi merak ediyorum?
Masha‘dan sonra öyle çok şey değişti ki! Artık Tahran sokaklarında kadınlar ahlak polislerine ve tüm o saçma sapan ahlak kurallarına karşı çıkıyor Ahlak Polislerine bağırıyor. “İstersen öldür!”
Bizim direnişimiz günlük hayatta gizli ama çok güçlü. Başörtüsünü biraz daha geriye itmek, saçımızı göstermek, üniversitede okumak için ısrar etmek, işimizi bırakmamak, eşit haklar talep etmek … Bunların hepsi bizde birer isyan biçimi. Her şey çok doğalında gelişti. Örgütlü bir isyandı diyememem. Sokaklarda ölümüne mücadele veren isyan edenler çok genç kadınlardı. Çünkü gençler ve kadınlar iyi biliyordu ki özgürlük bize kimsenin lütfu değil, bizim hakkımız. Çok ağır bedelleri oldu bu mücadelenin. Çok ağır cezalandırılanlar oldu çok zamansız ölümler oldu. Biz çok arkadaşlarımızı sokak protestolarında kaybettik, hapse girenler oldu, işkence görenler oldu. Çok ağır bedeller ödedik ve gördük ki öyle de öleceğiz böyle de! Tam da bu yüzden kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadığı için susmadık. İran’da kadın olmak başlı başına bir direniş biçimi.
Molla rejimi “Hicab ve İffet Yasası” ile biz kadınlar üzerince ağır baskılar kurdu. Kamusal alanda şeriata göre uygunsuz giyinirse İran’da kadınlar “dördüncü dereceden” cezalandırılıyordu. Protestolarda adı geçen 22 yaşındaki Mahsa Jina Amini de İranlı bir Kürt kızı. Mahsa İran’ın batısındaki Kürdistan eyaletine bağlı Saggız’dan kuzenlerini ziyaret etmek ve gezmek için başkent Tahran’a gelmiş. Mahsa bir tutam saçı göründü diye zorla tutuklanıyor, polis minibüsünde dövülüyor ve tüm Dünya’nın da bildiği gibi ahlak polisi gözetimindeyken maalesef acımasızca işkence altındayken kaybettik onu.
Tüm kadınlar ayaklandık, sorumlular cezalandırılsın istedik. Ölümü göze alarak isyan ettik. Tüm Dünya kadınlarından da destek gördük. Meydanda toplu halde başörtülerimizi indirdiğimiz gün yaşadığım o gururu, o mutluluğu o anı hiç unutamam. İlk önce bacaklarımıza vurmaya başladılar. Ama baktılar ki binlerce kadın yürüyor, en önde de aileler yürüyor, kadın erkek bir arada yürünüyor ve çok kalabalık. Herkese mücadele edemeyeceklerini anladılar, bir aradaki duruşu bölemediler vazgeçtiler. Biz kadınlar ölümü göze alıp çıktık o sokaklara. Polisten acımasızca dayak yedik ama pes etmedik. Birdenbire tüm ülkede her sokakta çoğunlukla gençlerden, genç kadınlardan oluşan protestocular, her görüşten her yaştan kadınlar çıktı sokaklara. Topluca başörtülerimizi çıkararak korkusuzca toplu eylemler yaptık. “Kadın, yaşam, özgürlük” sloganları atılıyordu. Bir yandan kaçıyor bir yandan korkuyor bir yandan da bağırıyorduk “İstersen beni de öldür, senden korkmuyorum” diyorduk. Anlatılması çok zor duygular.
1979’da İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana İran tarihinin en büyük ve en uzun soluklu protestolara imza attık. Korkusuzca başkaldırdık direndik ve bugün Tahran sokaklarında artık kadınlar daha özgürler. Tekrarlamak isterim ki siz Türk kadınları Atatürk’e çok şey borçlu olduğunuzun farkındasınızdır umarım. Laik bir yönetim yoksa önce kadınlar yok. İsyanı olmayanın zamanla vicdanı da köreliyor.
- Emin olun ki sizler kadar üzüldük isyan ettik ve sesinize ses olmak adına sokaklara çıktık. Sadece İran’da da değil tüm dünyadan neredeyse her coğrafya ve kültürden kadınlar dayanışma sergilediler. Mücadelenizi ve cesaretinizi bir kez daha tebrik ediyorum. Peki bana Masha eylemleri ile ilgili bilinmeyen ne söyleyebilirsin?
Masha bir Kürt kızıydı. Masha normalinde İran’ın batısındaki Kürdistan’da yaşıyordu ve o öldüğünde Kürtler açık acık şunu dediler. Bundan böyle bizim tek bir kadınımızın daha başına bir şey gelirse biz de sizden üç adamı öldürürüz. Bu söylem biz kadınlar için çok cesaret vericiydi. Pek çok kişi bu detayı bilmez ama eylemlerin bu kadar güçlü ve etkili olmasında çok önemli bir tutumdu bu durum.
İran’da kadın olmak çok zor. Trafikte kendi özel otomobilinde kırmızı ışıkta başın mı açıldı diyelim? Öyle saçma sapan ağır cezalar geliyordu ki bu kadınlara yola çıkma, iş yapma, sakın evden çıkma demekti. Yurtdışına mı çıkacaksın bir erkekten eşinden, abinden onay almalısın. Gezmek, çalışmak hatta tatil yapmak bile bir erkeğin iznine bağlı. Kadınların ne sosyal hayatta ne de iş hayatında yeri yok. Sosyal medya dâhil her şey kontrol altında ve denetleniyor. Kadının seçme seçilme ve ifade özgürlüğü de zaten varmış gibi… Hâkim Savcı Cumhurbaşkanı ya da Başbakan olamıyorsun ama sözde seçme ve seçilme hakkın var. Oysa bildiğiniz gibi erkeklerin yasal üç eşi bile olabiliyor Şeriat böyle işte… Tabii ki biz kadınlar yeter artık dedik. Yeter zaten bu yaşamak değil ki! Örtünme yasalarına karşı daha önce de çeşitli direnişler boykotlar olmuştu özellikle Tahran ya da diğer büyük şehirlerde sınırlı boykot ya da protestolar hep yapılıyordu ama karşılığı yoktu. Masha’dan sonra ilk defa bir eylem bu kadar kalabalık ve etkili oldu. Tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başardık. Her ne kadar Tahran her dönemde en modern İran’ı temsil etse de artık Tahran’da kadınlar daha korkusuz. Daha renkli elbiseler, gömlekler, kot pantolonlar giyebiliyor öyle gizli ev partilerinde falan değil genç erkekler ve kadınlar kafelerde oturup sohbetler edebiliyoruz. Elbette tüm bunlar yeterli mi hayır!

Masha Jina Amini den sonra İran’da kadınlar “İstersen beni de öldür!” demeye başladılar.
- Erkeğe üç eşin yasal olduğu İran’da bir kadın olarak yaşamanın en zor yanı nedir? Çok da merak ediyorum çok eşli yasal evliliklerin oranı nedir?
Mesela biz kadınlar artık bugünlerde ahlak polisine “istersen öldür” deme cesareti gösterebiliyorsak, başörtüsü takmadan havaalanı güvenliğinden geçebiliyorsak, bankalara ve sosyal hizmet binalarına gidebiliyorsak, 40 yıldan fazladır uygulanan tüm katı kurallara uymuyor, örtünme yasalarını delebiliyorsak bu durum biz kadınların ne giyeceğine ve nasıl giyeceğine kendisi karar vermek istemesi hak ve özgürlük mücadelesi kadar artık kaybedecek hiçbir şeyimizin kalmadığındandır. İran’da kadın olmak, sürekli bir gözetim altında yaşamak demek. Saçının bir teli, attığın kahkaha, yürüyüşün, hatta oturuşun bile denetleniyor. Molla rejimi biz kadınları sadece bedenimizle değil, ruhumuzla da kuşatıyor. Üniversiteye girsen bile istediğin bölümde okuman engellenebiliyor. Mesleğinde yükselsen, bir erkek gölgesi olmadan var olman imkânsız hale getiriliyor. O meydanlarda boşuna bağırmadık. Göründüğünün aksine kadınları ve kadın mücadelesini destekleyen erkekler az değil. Yanlış ya da eksik bilgi vermek istemem ama öyle az ki çok eşli evlilik. Yüzde ikiyi geçmez sanırım o kadar az. Üç kadın demek ekonomik olarak üç ayrı eve bakabilmeyi de beraberinde getiriyor. Halk fakir. Başka kadın başka sorumluluk bir evi zor geçindiriyor erkekler. Aslında bu durum da dışarıdan göründüğünü gibi değil. Toplumda tam tersine etki yaratmış durumda.
- Aslında işte dışarıdan bakıldığında İran dinin her şeyi kuşattığı halkın çoğunluğunun aşırı dindar olduğu hatta tüm radikal kararlar sandıktan çıkmış, halka aitmiş gibi yansıtılan bir ülke gibi görünüyor. İran halkı gerçekten göründüğü kadar dindar mıdır?
Bizim için en acı olan durumlardan birisidir bu durum. İran’ın yanlış tanınması. Üzgünüm ama İran hiç de öyle dindar bir halk değildir. Tıpkı biz kadınların o kadar da güçsüz olmadığımız gibi. Sürekli şunu söylemek zorunda kalıyorum. Ben İranlıyım, bizi Araplarla karıştırmayın. Biz sürekli Kur’an dinleyen, her an dua eden ibadet eden insanlar değiliz. İran’ın kadim bir tarihi, zengin bir kültürü var. Firdevsî’den Hafız’a, Şems’ten Rûmî’ye kadar uzanan bir köklerimiz var. Bizim yaşamımız mollaların anlattığı ya da yaratmaya çalıştığı dar kalıplarla sınırlı değil! Hiçbir zaman da öyle olmadı. Aslında size çok ilginç gelecek ama İran’da gerçekten dindar kişi bulmak da çok zordur. İran’ın dini açıdan giderek inançsızlaştığını da söyleyebilirim.

Masha Amini’den sonra İran Kürtleri bundan böyle bizim tek bir kadınımızın daha başına bir şey gelirse biz de sizden üç adamı öldürürüz. dediler. Bu söylem biz kadınlar için çok cesaret vericiydi.
Başımı örtmeden, bir t-shirt bir jean (kot pantolon) giyip hafif bir makyaj yapıp dışarı çıkmak nasıl ki beni inançsız biri yapmıyor, başını kapanmak da yapmıyor. Öylesine tutturuyor çoğu kadın o örtüyü başında sanki boyun fularından hallice. Ama örtü var mı? Var! İşte bu baskı oluşturmak. Baskılar hep kadınlar üzerinden şekilleniyor. Onlar da iyi biliyor ki biz kadınlar sadece başörtüsüne karşı bir direniş sergilemiyoruz. Biz ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, siyasi tutukluların özgürlüğü ve laik bir hükümet gibi hayatın her alanında eşit ve özgür bir yaşam istiyoruz.
- Türkiye’de kadınlar için endişeleniyorum derken daha açık olabilir misin?
Daha açık nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. ( Gülüyor) Endişeleniyorum çünkü Türkiye’de de artık kadınlar kendilerini özgür ve güvende hissetmiyorlar. Ben sanki bir adım sonrasını, olacakları biliyor ve endişeleniyorum. Dilerim Türkiye’de kadınlar medeni haklarını özgürlüklerini kaybetmezler. Ben de mücadele eden direnen, isyan eden vazgeçmeyen tüm Türk kadınlarını selamlıyorum. Özgürlüğü yeniden kazanmak inanın çok zor. Kaybetmeyin sakın. Bir olaya şahitlik ederseniz bir erkeğe karşın üç kadının ifadesi geçerli hala bizde. Bir erkeğe karşın, üç kadın aynı şeyi söylemeli. Biz kadınlar bugün birbirimize sarılıp birbirimize inanıp direndik belki ama ağır bedeller ödedik. Hala ödüyoruz. 2013 yılıydı galiba Merivan’da “Suçlu” bir adam, kırmızı bir kadın elbisesiyle şehrin en kalabalık ve kamusal alanlarında teşhir edilmişti! O “suçlu” adamın cezası kadın kıyafeti giymekti. Erkeklere verilen cezalardan birinin kadın kıyafeti giymek olması, İran İslam Cumhuriyeti’nin erkeklerin kadınlara üstünlüğüne ve kadınlara karşı derin bir aşağılama bakış açısını açıkça göstermekteydi. Daha çok alay konusu olmuştu. O günlerde bunu anlatamamıştık. İnanın gerçekten İslam da böyle bir şey değil aslında ama o da çok derin bir konu. Bir kitap her yerde başka şeyler söylemez. İzin vermeyin.
Teşekkür ediyorum. Öncelikle şundan emin olabilirsin ki bu röportajı hem günler sonra yayına vereceğim hem de hassasiyetlerini gözeterek yayına vereceğim. Sana ve çevirimizi yapan diğer güçlü kadına çok teşekkür ederim. Şundan eminim ki siz çok güçlüsünüz. Çok eminim ki İran’da da mollalar kaybedecek.
Umut Kaşan / Konya